17 Kasım 2010 Çarşamba

ÖĞRETMENİN EN ZOR İŞİ; SINIF YÖNETİMİ




Eğitimin  sisteminin en temel unsuru olan öğretmenlik mesleğini icra edecek öğretmen yetiştirme sorunu   , beş yıllık kalkınma planlarının ve eğitim şuralarının  temel konusu olmayı günümüzde de sürdürmektedir. Bazılarımızın kutsal bir meslek olarak gördüğü öğretmenlik mesleği , bazılarımıza göre toplumda herkesin yapabileceği bir meslek olarak algılanmaktadır.Ülkemizde nüfus artış oranına göre öğretmen açığı her zaman olmakla birlikte süreç içerisinde Bakanlığımızın aldığı önlemlerle  eğitim öğretim döneminde boş ders geçmemektedir.

Ancak öğretmenler mesleki donanımıalanına hakim oluşu ,okulçalışanları ve velilerle işbirliği konularında birbirinden  farlılık göstermektedir.İşin temeline indiğimizde öğretmen yetiştirme politikalarının 1950’li yılardan beri farlılık gösterdiğini görmekteyiz.Fazla nüfus artışının sebep olduğu öğretmen ihtiyacını karşılamak için  öğretmen liselerinden başlanarak , eğitim enstitüleri, eğitim yüksek okulları ve son olarak ta eğitim fakültelerinin sırasıyla açıldığını görmekteyiz.Eğitim sistemimizin çeşitli kademelerinde buralardan mezun olan kişiler eğitmenlik ve öğretmenlik yapmışlardır.Bu kurumlardan mezun olan öğretmenlerin yetmediği yerlerde kısa süreli kurslarla ve öğretmen yetiştiren kurumların dışından da öğretmen olarak atanan kişiler öğretmenlik mesleğini icra etmeye çalışmaktadırlar.Birbirinden farklı kaynaklardan yetişen öğretmenlerin , birbirinden ayrı mesleki donanıma sahip olmasını da doğal karşılamak gerekir.Ancak öğretmen yetiştirme programında ve öğretmen yeterliliği belirlemede ölçüt olarak yüzde 50 alan bilgisi , yüzde 30 öğretmenlik formasyon bilgisi ve yüzde 20’de genel kültür bilgisi temel alınmaktadır.
Sınıf yönetimi bu oranların  yüzde 30’luk  öğretmenlik formasyon bilgisi içerisine girmekle birlikte öğretmenlik alan bilgisi de   yeterli olmalıdır.Sınıf yönetimi  konusunda  öğretmen bir eğitim almalı, karşılaştığı olumsuz öğrenci davranışlarıyla baş edebilme yollarını bilmelidir.
Erzincan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Başkanı Yrd.Doç.Dr. Nusrettin YILMAZ’ın  sınıf yönetimi ile ilgili  “Dersin akışını bozan istenmeyen davranışları yönetme stratejisinin incelenmesi” adlı araştırmasında  tespit ettiği sonuçlar çok ilginç olduğu kadar ilgililerin ders çıkarması için de bir ölçüttür.Erzincan  il merkezindeki 21 ilköğretim okulunda 737 öğrenci üzerinde yapılan çalışmada  ; Dünyanın her yerinde genel anlamda sınıfta 30 istenmeyen davranış kalıbı bulunduğunu, bu araştırmayla bu istenmeyen 30 davranış kalıbının dersin ilk 10 , ortası ve son dakikalarına göre çetelesini tuttuklarını söylemektedir.
Yine aynı araştırmada sınıfta istenmeyen davranışlara karşın gösterilen öğretmen tepkileri ise şöyle sıralanmaktadır.
“Öğrenciye adıyla seslenme, göz teması kurma , görmezlikten gelme, yer değiştirme, fiziksel olarak hafifçe dokunma, aniden durup yüz işareti yapma, el ile işaret yapma, öğrenciyi derse katma,fiziksel şiddet uygulama, kuralları hatırlatma, öğrenciyi yanına çağırma, fiziksel yakınlık sağlama, azarlama, fiziksel ceza verme, farkına varamama, velisiyle görüşeceğini söyleme, soru sorma, dersten sonra görüşmeye çağırma,alay etme, mimiklerle öğrenciyi alaya alma, istediği bir şeyden mahrum bırakma,hakaret etme, rehberlik sevisine gönderme, para cezası verme, nesneleri fırlatma, sınıftan dışarı çıkmasını isteme, okul idaresine gönderme,vurma, diğer öğretmenlerden yardım siteme” gibi öğretmenlerin tepkisel  davranışları gözlemlenmiştir.”
Yapılan  araştırmada en dikkat çekici bölüm istenmeyen öğrenci davranışlarına yönelik elde edilen 2 bulguyu çok önemsiyorum.Bu bulgulardan birincisi;  öğretmen hizmet süreleri dikkate alınmadan öğretmenlerin ders süresi boyunca dersin akışını bozan istenmeyen davranışlar ve bu davranışlara verilen öğretmen tepkilerinin öğrenme ve öğretmen süresinde çok önemli bir zaman dilimini kapsaması, ikincisinin de fiziksel olarak öğrenciye ceza vermek veya öğrenciye şiddet uygulamak gibi tepkilerde düşme olduğuama bu durum yerini de  sözlü azarlamaya bıraktığı tespit edilmiştir.Yani artık eskisi kadar fiziksel şiddet veya ceza uygulanmıyor ama bu kez de sözel yolla öğrenciye tepki gösterildiği bulgusu elde edilmiştir.
3 yıllık zaman dilimini kapsayan bu araştırmada  öğretmenlerin; istenmeyen öğrenci davranışlarına yönelik olarak en fazla “ adıyla seslenme” tepkisini gösterdikleri, en az ise “göz kontağı kurma” tepkisinin tercih ettiği saptamıştır. İlköğretim birinci kademede görev yapan öğretmenler, dersin akışını bozan istenmeyen öğrenci davranışlarının yönetilmesi için geliştirilen çeşitli yaklaşım, model ve uygulamalar arasında en fazla “öğrenciye adıyla seslenme” stratejisinden yararlandıkları gözlemlenmektedir.
Yrd.Doç.Dr. Nusrettin YILMAZ  araştırma ile ilgili  elde ettiği bulgular doğrultusunda yapmış olduğu değerlendirme de   ; öğretmenlerin öncelikle devam eden sorun davranışı durdurma bakımından, kendilerini merkeze aldıkları, öte yandan , öğrencinin sergilemiş olduğu sorun davranışın kendisi ve sınıf ortamındaki diğer kişiler üzerindeki olumsuz etkilerini fark etmesini sağlamak için böyle bir tepkiyi seçtikleri söylenebilir.Sözel nitelikli bu tepkiyi, daha sonra büyük ölçüde, sözel olmayan göz teması kurma, görmezlikten gelme, dokunma, yüz ve el işareti yapma, fiziksel yakınlık sağlama ve aniden durma gibi sözel olmayan tepkilerin izlemiş olması sınıf yönetimi açısından olumlu bir gelişmedir.Ayrıca, umut verici bir gelişme de fiziksel ceza, fiziksel şiddet, sövme- hakarette bulunma  ve nesneler fırlatma şeklindeki eğitsel amaçlara uygun olmayan tepkilerin son derece düşük düzeyde gerçekleşmiş olmasıdır” sonuçlarına ulaşmıştır.
Bu bulgular doğrultusunda öğretmenlerin istenmeyen öğrenci davranışlarına yönelik olarak  sınıf yönetimi konusunda eğitim almalarının öneminin büyüktür.Eğitim fakültesi mezunları eğitim gördükleri dönem de sınıf yönetimi dersini almaktadırlar.Ancak bu dersi almayan öğretmenlik mesleğine farklı kaynaklardan mezun olarak gelenlerde en azından  hizmet içi eğitim yoluyla bu konuda bilgilendirilmelidirler.
Sınıf yönetimi konusunda eksiği olan öğretmenlerimizin, bu eksikliklerine  Eğitimde Eşitlik ve; Politika Analizi ve Öneriler raporunda ortaya konulan müfredat programına ilişkin tespitler eklendiğinde, eğitim ve öğretimle ilgili düşüncelerimizi, planlarımızı ve yaptıklarımızı gözden geçirmemiz gerektiği ortaya çıkmaktadır.Raporda “ ilköğretimde uygulanmakta olan ve bu yıl ilk mezunlarını verecek yeni müfredat, öğrenciyi merkeze alan bir eğitim öngördüğünden sosyoekonomik özelliklerin belirleyiciliğini artırma riski taşımaktadır. Bu riskin en aza indirilebilmesi için öğrenme-öğretme süreçlerini düzenleyen ve yönlendiren öğretmenlerin kapsamlı eğitimlerle bilgilendirilmeleri, müfredatta kullanılması öngörülen çeşitli materyallerin hazırlanması konusunda desteklenmeleri, önerilen etkinliklerde kullanılacak araç-gereç ve materyaller için okullara gerekli desteklerin sağlanması gerekmektedir.”denilmektedir.(Prof.Dr.Üstün ERGÜDER ,Eğitim Reformu Girişimi Şubat 2009 )
Müfredatla ilgili bu tespitlere Yrd.Doç.Dr. Nusrettin YILMAZ araştırmasında elde etmiş olduğu okulların iş günü açısından  açık olduğu gün sayısına dikkat çekerek, “180 iş günü açık olan okullarda aşağı yukarı eğitim öğretim yılının yarısının, öğretme öğrenme etkinliklerinin dışındaki işlere harcandığının” tespit etmiştir..Bu bulgu OECD Eğitim Bölümü tarafından hazırlanan “Bir Bakışta Eğitim” kitabında yayımlanan aşağıdaki grafikte desteklemektedir.Birinci grafik ilköğretim okullarında ,ikinci grafik ortaöğretim okullarında öğretmenlerin öğretime ayırdıkları sürenin çalışma sürelerine oranını göstermektedir.
OECD tarafından yayımlanan araştırmada ; “Öğretim sürelerinin uzunluğundan ziyade ne kadar etkili kullanılabildiği büyük önem taşımaktadır. Ülkelerin Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2006 Fen Bilgisi Test sonuçlarıyla karşılaştırıldığında öğretim süresinin uzunluğunun iyi eğitimsel sonuçları garanti etmediği yorumu yapılabilir. Örneğin Şili en fazla öğretim süresine sahip olduğu halde PISA 2006 test sonuçları ortalamanın altındadır. Finlandiya en kısa öğretim süresine sahip olmasına karşın PISA 2006 Fen Bilgisi alanında en başarılı ülkedir. Bu durum, öğretim süresi kadar öğretim süresinin verimli ve etkili kullanımının önemini ortaya koymaktadır.
Grafik 15 öğretmenlerin, ilköğretim ve ortaöğretimde öğretime ayırdığı sürenin toplam çalışma süresine oranını göstermektedir. Öğretime ayrılan çalışma zamanı derse hazırlık, kontrol ve düzeltme, hizmet-içi eğitim ve personel toplantıları gibi etkinlikler hakkında da bilgi sağlamaktadır.
Öğretime ayrılan zaman ülkelerin eğitim sistemlerini düzenleme biçimleriyle bağlantılı olarak önemli farklılıklar sergilemektedir. Yıllık öğretim işgünü, haftalık öğretim işgünü, bir öğretim işgünü içinde öğretime ayrılan süre gibi düzenlemeler öğretmenlerin öğretim için ayırdığı süreyi etkilemektedir. Türkiye de dâhil birçok OECD ülkesi öğretmenlerin, öğretim için ve öğretim dışı etkinlikler için okulda bulunmaları gereken süreyi tanımlamıştır. Öğretime ayrılan süre tam zamanlı görevlendirilen bir öğretmen için resmi olarak öğretimle görevlendirildiği sürenin o ülkedeki yıllık öğretim işgünü ile çarpımından hesaplanmaktadır.
İlköğretim kademesinde bir öğretmen ortalama 812 saat öğretime zaman ayırmaktadır. Bu oran Türkiye’de 650 saatin altına düşmektedir. Ortaöğretimde ise bir öğretmenin öğretime ayırdığı ortalama süre yılda 667 saattir. Türkiye’de ise ortaöğretim kademesinde bir öğretmenin öğretime ayırdığı süre 567 saattir. İlköğretim ve ortaöğretimde harcanan zaman karşılaştırıldığında ilköğretimde öğretime daha fazla zaman ayrıldığı ortaya çıkmaktadır.” denilmektedir.
Bu nedenle yapılan araştırmada da tespit edildiği gibi kısıtlı zaman sürecinde  öğretmen dersini verimli işleye bilmesi için mutlaka sınıf yönetimikonusunda kendisini geliştirmeli, olumsuz öğrenci davranışlarına karşı uyanık olması gerekmektedir.
Bunun için 40 dakikalık ders saati süresini çok iyi planlamalı, derse başlarken dikkat çekme bölümünde bilişim teknolojisi araç ve gereçlerinden ( görsel ve işitsel) faydalanmalıdır.Öğretmen derse başlamadan yapacak olduğu planlamada , öğretmen kılavuz kitaplarında vereceği konunun tetkikini yaparak başlamalı, kılavuz kitap ile öğrenci ders ve çalışma kitabı arasındaki bağlantıyı kurabilmelidir.Böylece  o gün   işlenecek konunun hedefine ulaşabilmesi mümkündür.Tabii ki bunun için öğretmenimiz öncelikle sınıf yönetimi konusuna pozitif bakmalı, bu konudaki eksiklerini giderici bir anlayış geliştirmelidir.
Cemal ŞAHİN 03/04/2009
Kaynakça:
  1. Yrd.Doç.Dr. Nusrettin YILMAZ, “Dersin Akışını Bozan İstenmeyen Davranışları Yönetme Stratejisinin İncelenmesi” Erzincan Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü, Erzincan
  2. Dr. Kamil YILDIRIM & Fatih TAŞTAN, “OECD Bir Bakışta Eğitim”2008 Eğitim Göstergeleri Kitabı,MEB Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü,2008,Ankara
  3. Prof.Dr.Üstün ERDÜDER , “Eğitimde Eşitlik ve; Politika Analizi ve Öneriler”      Eğitim   Reformu Girişimi, Şubat 2009 ,İstanbul

    Hiç yorum yok:

    Yorum Gönder